18 Kasım 2017 Cumartesi

İşletme Ders Konuları

İnsan İhtiyaçları,
Ekonomik Uğraşılar
ve Üretim


Bireylerin organizmalarından ya da

toplumsal ilişkilerinden kaynaklanan

eksikliklerdir.

—Birincil İhtiyaçlar: yeme, içme, giyinme,
barınma, vb.
İkincil İhtiyaçlar: sevme, sevilme, arkadaşlık kurma, fedakârlık, beğenilme, 
üstün insan olma,vb.

—Fizyolojik İhtiyaçlar


—Güvenlik İhtiyaçları


—Sosyal İhtiyaçlar


—Psikolojik İhtiyaçlar


—Kendini Gerçekleştirme İhtiyaçları



Talep: İhtiyaç sahiplerinin satınalma gücü ile desteklenmiş isteklerinin
kendilerine en fazla fayda sağlayacağı umulan ürüne

yönelik açıklanmış şeklidir.

Arz: Talebi karşılamak için faydalı mal ve

hizmet ortaya konulması ve sunulması faaliyetidir.

KAYNAK VE İHTİYAÇLAR


İŞLETME

—İhtiyaç duyulan ekonomik mal ve hizmetleri üretmek ve/veya pazarlamak, böylece var olan talebi tatmin ederek fayda yaratmak, dolayısıyla kâr elde etmek için faaliyette bulunan ekonomik kuruluştur.
İşletmelerin Özel Amaçları

İŞLETMELERİN ÖZEL AMAÇLARI

—Satış gelirlerini artırmak ve en yüksek düzeye çıkarmak,
—Yeni buluş ve düşüncelere dayalı mal ve hizmetler yaratmak,
—Tüketicilere daha kaliteli mal veya hizmet sunmak,
—Ucuza mal edip, ucuza satmak,
—İstihdam olanağı sağlamak,
—Büyümek ve gelişmek,
—Topluma ve devlete yardımcı olmak ve hizmet etmek,
İşletmede çalışanları gözeterek, onlara iyi ücret vermek, güvenli bir iş ortamı sağlamak kazançtan        pay almalarını sağlamak, 
—Bir düşünce veya bir varlığın işlenmesini gerçekleştirmek,
—Ulusal ya da Uluslararası bir işletme olmak,
—İyi bir imaja sahip olmak ve çağdaş bir görünüm kazanmak,
—Uluslararası ilişkileri güçlendirmek.
İşletme Gelirleri
Ana Faaliyet (İşleyiş) ve Satış Geliri
Diğer Gelirler
İkincil veya Yan Gelir
İştirak ve Faiz Geliri
Kira Geliri
Hurda veya Atık Madde Geliri
Bağış Geliri
İŞLETME GİDERLERİ
Sabit Maliyetler
Değişken Maliyetler
Toplam Maliyetler
Ortalama Maliyetler
Marjinal Maliyetler
Alternatif Maliyetler
Doğrudan ve Dolaylı Maliyetler

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Ahmet Kaya-Bir Anka Kuşu Şiiri


Ahmet Kaya 

Bir Anka Kuşu Şiiri


Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi
Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi

Anne beni söğüdün gölgesinde vurdular
Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi

Üşüştü birer birer çakallar üzerime
Üşüştü her bir yandan göğsüme ciğerime

Anne beni leş gibi yiyip talan ettiler
Teşhis edilmek için savurdular dövdüler

Şiir
Yeryüzündeki acıların hepsini, hepsini tattım heder oldum
Ekmeğime tütün kattım, beni milyon kere yaktılar üstüste
Bir anka kuşu gibi anne, bir anka kuşu gibi
Kendimi külümden yarattım

Geceler tanır beni, konarım göçerim ben
Geceler tanır beni, kan damlar içerimden

Anne sen beni unut, karanlıkğın bağrında
Kırmızılar ekerim, siyahlar biçerim ben

Suç üstü yakalandım, bölüşürken kalbimi
Suç üstü kelepçeyle, yardılar bileğimi

Anne ben diyar diyar, umudun savaşçısı
Bir tutam sevgi için, dağladım gözlerimi

Şiir
Prometustum çiviyle çakılırken taşlara
Ciğerimi kartallara yedirdim, sparta küstüm köleliğin
Çığlığında, aslanlara yem oldum tükendim, kör kuyuların
Dibinde yusuftum, kerbela çölünde hüseyin, zindanlarda
Cem sultan sehpada pir sultan, kaçıncı ölmem kaçıncı
Dirilmem bu tanrılardan ateş çaldım yüzyıllarca tutuştum
Üstüste yandım bir anka kuşu gibi anne
Bir anka kuşu gibi, kendimi külümden yarattım. 

13 Ekim 2012 Cumartesi


Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. 
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. 
Demeyeceksin işte. 
Yaşarsın çünkü. 
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. 
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. 
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, 
Senin o'nu sevdiğinden. 
Çok sevmezsen, çok acımazsın. 
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. 
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, 
kartvizitini... 
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. 
Senin değillermiş gibi davranacaksın. 
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de 
korkmazsın. 
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. 
Çok eşyan olmayacak mesela evinde. 
Paldır küldür yürüyebileceksin. 
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, 
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri 
sahipleneceksin. 
Gökyüzünü sahipleneceksin, 
Güneşi, ayı, yıldızları... 
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. 
"O benim." diyeceksin. 
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin... 

Mesela gökkuşağı senin olacak. 
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait 
Olacaksın. 
Mesela turuncuya, yada pembeye. 
Ya da cennete ait olacaksın. 
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. 
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem 
de 
hep senin kalacakmış gibi hayat. 
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... 
bir şeye, öyle körü körüne. 
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. 
Demeyeceksin işte. 
Yaşarsın çünkü. 
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. 
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. 
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, 
Senin o'nu sevdiğinden. 
Çok sevmezsen, çok acımazsın. 
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. 
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, 
kartvizitini... 
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. 
Senin değillermiş gibi davranacaksın. 
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de 
korkmazsın. 
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. 
Çok eşyan olmayacak mesela evinde. 
Paldır küldür yürüyebileceksin. 
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, 
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri 
sahipleneceksin. 
Gökyüzünü sahipleneceksin, 
Güneşi, ayı, yıldızları... 
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. 
"O benim." diyeceksin. 
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin... 

Mesela gökkuşağı senin olacak. 
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait 
Olacaksın. 
Mesela turuncuya, yada pembeye. 
Ya da cennete ait olacaksın. 
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. 
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem 
de 
hep senin kalacakmış gibi hayat. 
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. 
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. 
Demeyeceksin işte. 
Yaşarsın çünkü. 
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. 
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. 
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, 
Senin o'nu sevdiğinden. 
Çok sevmezsen, çok acımazsın. 
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. 
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, 
kartvizitini... 
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. 
Senin değillermiş gibi davranacaksın. 
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de 
korkmazsın. 
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. 
Çok eşyan olmayacak mesela evinde. 
Paldır küldür yürüyebileceksin. 
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, 
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri 
sahipleneceksin. 
Gökyüzünü sahipleneceksin, 
Güneşi, ayı, yıldızları... 
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. 
"O benim." diyeceksin. 
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin... 

Mesela gökkuşağı senin olacak. 
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait 
Olacaksın. 
Mesela turuncuya, yada pembeye. 
Ya da cennete ait olacaksın. 
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. 
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem 
de 
hep senin kalacakmış gibi hayat. 
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... 
. Ucundan tutarak...




hayat paylaşmaktır


Fotoğraf Çekilerken, Nedense Kendimizi Gülümsemek Zorunda Hissediyoruz. “Yani Aslında Ona Bile Mutluluk Oyunu Oynuyoruz.

Hayatta Silgim Hep Kalemimden Önce Bitti. Çünkü Kendi Doğrularımı Yazacağım Yere, Tuttum Başkalarının Yanlışlarını Sildim .

Cam Kırıkları Gibidir Bazen Kelimeler; Ağzına Dolar Insanın. Sussan Acıtır, Konuşsan Kanatır.

Çok Yükseğe Çıkamam; Bende Yükseklik Korkusu Var. Kimseyi Yarı Yolda Bırakamam; Bende ‘Alçaklık’ Korkusu Var.

Provası Yok Hayatın. Ne Yeniden Yaşamak Mümkün, Ne De Yaşadıklarını Silebilmek. Önemli Olan, Ilk Defa Değil Son Defa Sevebilmek.

Öyleyse, Ben De Hayatımın Sonuna Kadar Aynı Yerde Kımıldamadan Oturacağım. Herkes Istediği Kadar Koşsun. Beni Anlayacak insan, Oturduğum Yerde De Beni Bulur…

Beklenen Hep Geç Geliyor; Geldiği Zaman Da Insan Başka Yerlerde Oluyor

Sözler : Oğuz Atay



Nurettin Rençber


Nurettin Rençber Kalbimdeki Yangın

GÜNÜN ROMANI



İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor. 

Bana diyorsun ki “Bu dünya anlamsız; ben burada olmayı kendim seçmedim.” Bu sözcüklerde burası ile orası arasında asılı duran bir hayatın izleri var. Yokluk ve varlık arasında yürüyen bir ip cambazının hüneri. 

Şimdi diyorum ki ben sana, her şeyin bir anlamı var. Çiçeğin, böceğin, dalları eğen rüzgârın, ağzımızdan çıktıktan sonra yüzyıllarca uzayda asılı duran sözcüklerin bir anlamı var. 

Konuşuyoruz seninle. Yavaş yavaş iyileştiğini hissediyorum. Öfken azalıyor. Artık Tanrı’ya kızmıyor gibisin. Ve artık şükür ki, yaralarından ibaret değilsin. Hayatın çiçek tozları gibi oradan oraya neşe içinde uçuşuyor. Varoluşuna sinen ıstırap sanki daha derinlere, kımıldadığında hissetmeyeceğin bir yerlere iniyor. Onunla da başın hoş olsun, çünkü bir anlamı var.